Mensubu olduğumuz medeniyetin insan ve hak temalı paradigması üzerinden hayata geçirdiğimiz zulme ve haksızlığa rıza göstermeme, hakkımız olan için mücadele etme, hakkımızı, hukukumuzu çağın imkân ve fırsatlarını kullanarak tahkim etme duruşu, bizi kendi zeminimizde değerli, başkaları nezdinde önemli kılmaktadır.
Varlık ve etki alanlarına yönelik zulümlere, güç ve imkân değerlendirmesi yapmadan engel olma çabası ve reddetme tavrı, bireylerin, örgütlerin ve nihayetinde milletlerin benliğinin ve kimliğinin oluşmasında oldukça önemli yer tutar. Biz, başkalarının kimliğine bürünerek, kendimiz olmayarak değerli olmanın peşinde olmadık, olmayacağız. İnandığımız gibi yaşamak, var oluşumuzun en temel işlevidir. Bu işlevi yerine getirme heves ve kapasitemizi kaybettiğimizde, sadece değerimizi değil, var oluş gerekçemizi de yitiririz. Bu nedenle, inandıklarımızı yaşama, hayatın bütün zeminlerinde ve dünyanın bütününde yaşanır kılma sorumluluğunu yüklenerek sendikacılık yapıyoruz. Sendikamızı, sendikacılığımızı, sendikal kurgumuzu ve sendika(cılığı)mıza dair algıyı güçlü kılan, tam da budur.
‘Ben’i ‘biz’e feda eden, haksızlığa tahammül etmeyen, hakkımızı istemekten ve elde etmekten vazgeçmeyen, zulme rıza göstermeyen, mazluma sırt dönmeyen, mahzuna omuz veren, vefayı hayatın merkezine yerleştiren ve rızayı kazanmış er olmayı güce sahip el olmaya tercih eden duruşumuzun eseridir; bizi bekleyenler ve bizden beklenenler. Bu yüzden, üye sayımız arttı diyerek durmamalı, çalışmalarımızı ve gayretimizi daha da artırmalıyız. Varlığımızın sadece kendi toplumumuz, coğrafyamız için değil, yeryüzünün ezilen tüm mazlumlarına ve mağdurlarına, bütün dünya coğrafyasına umut olduğunu unutmamalıyız. Sorumluluğumuzu sadece kendi varlık alanımızla sınırlayamayız; kendimizi sorumlu hissettiğimiz tüm alanlarda, tüm coğrafyalarda da var olmalıyız.
Dünden bugüne yaşanan ve bir kısmı hâlâ devam eden sıkıntıların, sorunların temel sebepleri, medeniyet değerlerimizden beslenme kaynaklarının zayıfla(tıl)masına veya uygulanan sistemli program ve saldırılarla kuru(tul)masına bağlanabilir. Gündelik hayatı da etkileyecek şekilde siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel problemlerimizin olduğu doğrudur. Ancak, yaşamak zorunda kaldığımız problemlerin yakın etkisi, ana meseleyi unutturmamalıdır. Asıl mesele, medeniyet meselesidir. Hayat anlayışını medeniyet değerleriyle şekillendirme kabiliyetinin azalması, sadece bizim için değil, bütün bir dünya için huzur ve adalet imkânından mahrumiyete yol açmıştır. Medeniyetle bağımızı oluşturan beslenme kaynaklarını kurutmaya çalışanlar, özlenen insanlığa ve dünyaya giden yolları da kapatarak insanlığı savaşın, zulmün, haksızlıkların girdabında çaresiz bırakmışlardır. İslâm’ın önerdiği evrensel insanî değerleri, çaresizlik içinde ne yapacağını bilemeyen mazlum insanlar için bir kurtuluş yolu olarak görmekle yetinemeyiz, bu yolun sonunda hem felah hem de refah olduğunu bütün insanlığa da göstermek durumundayız. Bu yolu, yaşadığımız çağın gereklerine, hayatın gerçekliklerine göre güncelleyerek yeni bir bilinç inşa etme vakti gelmiştir. Bu duyarlılıktan hareketle ‘öncü medeniyet’ kavramıyla ifade ettiğimiz düşünceyi temel söylem olarak benimsiyoruz.
Her birimizin el birliği, gönül birliğiyle bu amaca hizmet mahiyetinde yapacağı güzel şeyler mutlaka vardır. Bireysel iyiliklerin yanında kimi güzelliklerin ancak birlikte hayata geçirildiğinde gerçek anlamını ve karşılığını bulacağı açıktır. Örgütlü birliktelikler yürüyüşe canlılık, dirilik katar. Çoğu alanda amaca, ancak örgütlü mücadeleyle ulaşır. Bu kapsamda, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olarak, elde ettiğimiz kazanımların, örgütlü mücadelemiz sonucu olduğu tartışılamaz. Tarihi kazanımlarla taçlandırarak ulaştığımız ve rakipsiziz deme hakkına sahip olduğumuz bugünkü nokta, inanç, duygu ve gönül birliğiyle, birlikte yürüttüğümüz kararlı mücadelenin eseridir fakat hak ederek, ter akıtarak, birbirimize tutunarak geldiğimiz bu nokta asla yeterli, kat’a varış noktamız değildir. Geçtiğimiz ve geldiğimiz aşamalar, sonsuzluğun ara duraklarıdır. Bulunduğumuz noktada, gidilecek daha ileri duraklar, menziller görmekteyiz.
Yürüyüşümüz adeta bir milletin yürüyüşünü özetler gibidir. İçimizin en duyarlı, en dokunulmaz yerinde milletimizin inancını, duygusunu, amacını taşıdığımıza inanıyoruz. Bizim milletimizinkinden ayrı bir sevdamız, bir beklentimiz olmadı, olamaz. Biliyoruz ki, kendisini millete isnat eden, ona dayanan her hareket, her birliktelik, bir kültür ve medeniyet iddiası taşımak zorundadır. O nedenle, bizim davamız her türlü gündelik hesap ve çekişmenin ötesinde, ilerisinde millet davasıdır, medeniyet davasıdır. Bu dava söz konusu olduğu zaman alt kimliklerin, şahsi bakışların, bireysel tercihlerin önemi kalmaz. Ayrıca, bugün kimi ihanet şebekelerinin, cinnet ülkesine çevirmek istedikleri cennet vatanımızda da, bütün kardeş coğrafyalarla da sevdamızı, duygumuzu, aklımızı, kalbimizi, kısaca maddi manevi varlığımızı birleştirmeye her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. ‘Öncü medeniyet’ mefkûremiz, hayallerimizi, özlemlerimizi ve hedeflerimizi tüm sınırları, sınıfları aşan bir nitelikle genişletiyor. Emperyalist sömürgecilerin cetvelle çizdikleri sınırları reddeden, yapay iklimleri içinde eriten bir inancın mensuplarıyız. Düşümüzde, düşüncemizde kardeşlik çağıldamaktadır. Kültürel alanı çorak bırakılmak istenen insanlar olarak bu çağıldayanın serinliğini hissederiz kalbimizde. Öyleyse bugün el ele, gönül gönüle verme zamanıdır. Cefaya talip olma, vefayla yol alma vaktidir. 24 Ekim’de Ankara Arena Spor Salonu’nu dolduran binlerce millet sevdalısının katılımıyla gerçekleştirdiğimiz ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da onurlandırdığı “Millete Vefa Yolunda 20 Yıl” buluşmamızda ortaya koyduğumuz fotoğrafla, milletimizin hedeflerini, ümmetin kendisinden beklentilerini idrak etmiş çağın erdemliler hareketi olarak yolumuzun ve yönümüzün milletimizle ortak olduğunu hep birlikte haykırdık. Bu haykırışa her biri Türkiye’nin farklı illerinde, ilçelerinde, köylerinde millete hizmet eden üyelerimizin yanında dünyanın farklı ülkelerinde olan kardeşlerimiz, mazlumlar, mahzunlar ve mağdurlar da eşlik etti.
Türkiye’nin medeniyet yolculuğunu durdurmak, engellemek isteyenlere inat, yeni, aydınlık ufuklara doğru daha güçlü, daha kararlı yürümek için yeni bir sıçrama, yeni bir hamle yapmaya karar verdik. Türkiye’nin en büyük sendikası Eğitim-Bir Sen ve yine 850 bini aşkın üyesiyle Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu olan Memur-Sen olarak, “Öncü Medeniyet, Güçlü Sendika, Büyük Türkiye” çağrısıyla 1 milyon üye hedefine ulaşmak için bir çalışma başlattık. Arkadaşlarımız, bize gönül ve destek veren herkes, bu amaca ulaşmak için gece gündüz demeden canla başla çalışıyorlar. Memleketi il il, ilçe ilçe baştan sona taradık, tarıyoruz. Ayırım yapmaksızın bütün insanlarımızı kardeş bildik, kardeşimiz kabul ediyoruz. Bu ülkenin insanı olmak, birlikteliğimiz için yeterli sebeptir. Ülkenin kazanımı da, yitirdikleri de pratik gerçeklerimizi aynı ölçüde etkiliyor. O nedenle, bizim medeniyet yolculuğumuz, bir derlenme, toparlanma sürecidir. Aşkı, umudu, inancı, hayatı canlı kılma mücadelesidir. Mücadelemize her kamu çalışanının üye olarak katılımını bekliyoruz. Birlikte sesimiz daha gür, adımlarımız daha cesur olacaktır. Birlikteliğimiz, gözleri yollarda bizi bekleyen, bizden haber bekleyen tüm mazlum coğrafyalara müjde, umut, cesaret olacaktır. Tunus’taki Nahda Hareketi’nin lideri Gannuşi’nin “Türkiye’deki demokrasi zaferi, umuyorum ki, diğer Müslüman ülkeler için de umut ışığı olur” beyanı, bizim ‘Öncü Medeniyet’ mefkûremizin gönül coğrafyamızdaki yankısını özetlemesi bakımından anlamlıdır.
Coşkumuzu Türkiye’nin, milletimizin kazanımlarından ayrı düşünmenin imkânı yoktur. Ait olduğumuz medeniyetin inanç ve ahlakî temelleri, tüm insanlık değerlerini yaşatma esasına göre biçimlenir. İnandığımız hayat sistemi, her an herkesin omzuna bir sorumluluk yüklemektedir. Her birimizin ortak yönelişe, ortak akla, heyecana, harekete katkı verecek bir değeri, birikimi, niteliği mutlaka vardır.
Türkiye, insanı güçlü olduğu zaman büyük, büyük olduğu zaman güçlü olur. Milli irade etrafında devlet ve millet bütünleşmesi ile birçok badireler atlatılmıştır. 213 kazanımla tarihi haklar elde ettiğimiz 3. Dönem Toplu Sözleşme, yaşadığımız iki seçimin sıkıntılı aralığında adeta toplumsal uzlaşmanın zeminini oluşturmuştur. Milletin iyi niyet ve beklentilerle kendilerine verdiği imkânı kötüye kullananlar, sıkıntılı süreci, ülkeyi istikrarsızlaştırma fırsatına dönüştürmek yönünde kullanmak istediler. İstikrar ve bütünlüğümüzü bozmayı hedef alan sinsi planlar, milletin verdiği nihai kararla, hayata geçirilmeden 1 Kasım seçiminde sandıkta püskürtülmüştür. İstikrar ve millet bütünlüğünü öne çıkaran milli iradenin tecellisi her türlü saygının üzerindedir. 7 Haziran’daki seçim sonrasında oluşturmak istedikleri tablo, sergiledikleri tavır, benimsedikleri yol ile kendisine ders vermeye kalkanlara milletimiz, son seçimde ders vermeyi de bilmiştir. Türkiye, milli, manevi değer ve hedeflerinden sapmadan kendi yolunda yürüme kararlılığı göstermiştir. Yeni dönem, ekonomik hayat ve çalışanlar için daha ümit vericidir. Kazanımlara zarar verecek etkileriyle ekonomiye olumsuz yansıyan çalkantılara fırsat verilmemiş olması çok önemlidir. Halkı, hükûmeti, sivil toplum örgütleri, kısaca bütün hatlarıyla Türkiye’nin yeni sıçrayışlar yapma imkânı çoğalmıştır. Önümüzdeki dönemde, tamamlanıp hayata geçirilmesini beklediğimiz, zaten çalışmaları başlamış olan sivil, demokratik yeni anayasa, ülke ve millet olarak en büyük kazanımımız olacaktır.
Bu milletin büyük düşleri, düşünceleri, hayalleri, amaçları vardır. O nedenle, güçlü bir Türkiye ancak güçlü sivil toplumla mümkündür. Bu bakışla, güçlü sendika hedefimizi “Büyük Türkiye” yolculuğumuzun şartlarından görüyoruz. Bu yolculuğu hızla tamamlama noktasında, ikamesi olmayan fırsat ve imkân olarak kabul ediyoruz. Bizim ‘Öncü Medeniyet’ idealimiz, Büyük Türkiye davamızdan ayrı düşünülemez. Öncü Medeniyet, Büyük Türkiye ile mümkün olacaktır. Güçlü sendikacılık anlayışımızın özünde bu yönelişler vardır. Güçlü olmalıyız; kemiyet olarak da, keyfiyet olarak da güçlü olmalıyız. Kuruluştan bugüne var olan ehliyet ve samimiyetle devam edersek, tıpkı bugünkü gibi yarın da güçlü olacağız. Gelecekte gücümüzü daha da artıracağız. Ancak, gücümüzü geçmişin rövanşını almak, geçmişte bizi zayıflatanlara, zayıf görenlere, medeniyetle bağımızı kopartmak isteyenlere had bildirmenin aparatı olarak kullanmayacağız. Gücümüzü, “rıza halkasına”, “vefa duruşuna”, “erdem çağrısına”, “hakikat mevzisine” herkesi davet etmek, dahil etmek için kullanacağız. Gücümüzle geçmişi hesaba çekmenin değil, geleceği inşa etmenin derdinde olacağız. Zayıf olmamızdan güç bulanları, güçlü olmamızla zayıf düşürmenin değil, bizimle birlikte erdem yolculuğuna düşürmenin arayışındayız. Biz, güçlü olmayı kendi alanımızdaki diğer örgütlere ya da bireylere hükmetmek için değil, Mutlak Hüküm Sahibi’nin çizdiği sınırlar içerisinde, bütün insanlara hürmet etmek, insan onuru noktasında hizmet etmek, vahşetsiz, zulümsüz, terörsüz bir dünya coğrafyası inşa etmek noktasında paydaşlık ve öncülük etmek için önemsiyoruz. Bu anlamda, güçlü olmayı, emeği değerli kılmak, ekmeğimizi artırmak, haklarımızı çoğaltmak, korumak noktasında yürüttüğümüz, yürüteceğimiz soylu mücadelenin etkili sonuçlar doğurmasının aracı olarak görüyoruz. Bizim bakışımızda ve duruşumuzda güç, insanın yaradılış gerekçesine uygun yaşamasına imkân sunan bir hayatı, sistemi ve dünyayı inşa etme aracıdır. İnsanı ve hayatı var eden Kudret Sahibi’nin rızasını edinmek ise nihai amacımızdır. Bu anlayışla, bir tarafta büyümeye devam ederken, gücümüzü artırma çalışmalarını yürütürken, diğer tarafta da alanımızda uzmanlaşma, kurumsallaşma ve olgunlaşma süreçlerimizi yönetmek durumundayız.
İnsanı, insani değerleri esas alan ve erdemi kuşanan medeniyetle bağımızı yeniden inşa hareketi, emeğinin hakkını, hakkına düşen ekmek payını alma mücadelesinin zirve hareketi olarak; çözülmeden çoğalmalı, kibre düşmeden büyümeli ve güçlenmeli; Eğitim-Bir-Sen olarak 400 bin, Memur-Sen olarak 1 milyon üye hedefimizi gerçekleştirmeliyiz. Bunun için hareketlenecek ve bereketleneceğiz. Hareketimiz, gayretimiz ve iyi niyetimiz bereketimizi artıracaktır. Bu bilinci yüklenerek, Türkiye ve merkezinde ülkemiz olan bütün coğrafyaların bereketlenmesini umarak başlattığımız “Öncü Medeniyet, Güçlü Sendika, Büyük Türkiye, Hedef 1 Milyon Üye” kampanyası, tayin ettiğimiz hedefe çok yaklaşmış bir zeminde başarılı bir şekilde devam ediyor.
Büyümemize, güçlenmemize, uzmanlaşma, kurumsallaşma ve olgunlaşma yürüyüşümüze, zirveden yeni ufuklara çağrımıza el veren, omuz veren; düne, bugüne ve geleceğe vefa bakışını yüklenen sendikamızın yöneticisi ve üyesi tüm kardeşlerimize, bize gönül vermiş tüm dostlarımıza, gösterdikleri çaba ve gayretlerden dolayı şükranlarımı saygı ve sevgilerimi ifade ediyor, her nefesimize hâkim olmasını temenni ettiğim hayrı inşa mücadelemizde Yüce Yaradan’ın yar ve yardımcımız olmasını diliyorum.
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Siyonizmin sponsorları da bedelini ödeyecek
Zorluklar dayanışmayla aşılır, sorunlar örgütlenerek çözülür
Örgütlü gücümüzle tarih yazıyor, yetkimizle kazanım üretiyoruz
Eğitim sisteminin ihtiyacı tamir mi, imar mı?
Salgın sürecinde bir fedakârlık örneği: Eğitim çalışanları
Hakkımızdan azına razı olmadık, olmayız
Pagan kültürden medet uman çağdaşlık
Kamu görevlisi devletin yükü değil, gücüdür
Yeni ufuklardan yeni umutlara
Paradigmalar sarmalında kadın ve emek
Denetim, kadavraya otopsi değil, hayata koruyucu hekimlik yapmaktır
Fedakârlıklarımızın ham maddesi ideallerimizdir
"Eğitim kovayı doldurmak değil, ateşi tutuşturmaktır"
Seçimimiz daha ideal bir eğitim düzeni içindir
Şiddet eğitimi tehdit ve tahdit ediyor
Yanlışı göstermek doğruyu görenlerin hakkıdır
Bir istiklal ve istikbal meselesi olarak öğretmenlik mesleği
Bugün için umut gelecek için müjdeyiz
Sıralama ve yerleştirme baskısı altındaki ortaöğretime yerleştirme serüvenimiz
Niceliğimizin büyüklüğünü niteliğimizin gücüyle besliyoruz
Yabancı dil öğretimi için önce öğretmen
Cefayla açılan yolu vefayla yürüyoruz
Özel öğretimin hâli ve sorunlarının halli
Tarihin öznesi olmak için paradigmayı değiştirmeliyiz
Millî Eğitim millî eğilime uymalıdır
Hikmet sırrına erebilen üstün zekâlı çocukları tanıma ve yetiştirme davamız
Büyük Türkiye hedefine inanmış 402 bin üyeyle yeni anayasa yolculuğu başlatıyoruz
Muhaciri olduğumuz dünyanın Ensarı olmak
"Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..."
Öncü medeniyet davasında imam hatip okullarının önemi ve sorumluluğu
Şimdi, herkesin kazandığı toplu sözleşmeyi anlatma vakti
Kültür elçisi olarak misafir öğrenciler
'İnsanlığın son adası'nda mesuliyetimiz
Denetimin unvan, imkân ve yetki sorunu
Hayatı Hakk'a uydurmak için bismillah...
Hayatı Durdurmak Kimlerin İşine Yarar?
KYK Artık Sorunların Altını Değil Üstünü Çizmeli
Öğretmenler Neden 'Ek Dersi' Değil de 'Ek İşi' Tercih Ediyorlar?
Dünü Kuşanıp Yarını Kuşatacaklar Buluştu
Yüreği, Kavgası, Sevdası ve Kalemi Güzel Adam
Ya Cumhurbaşkanı Öğretmen Olsaydı!
'Akademik Zam' Yeni Hükümetin Önceliği Olmalıdır
Aynı Sorun Aynı Hata Aynı Tartışma
FATİH Projesi Mesleki Eğitimi Uçurabilir mi?
İmkânsız Diye Bir Şey Yoktur
İHH'ya Hasım Olanlar İsrail'e Hısım Olanlardır
Milli Eğitimin Çağı Dönüştürecek Projesi
YÖK, Teknik Öğretmenleri Duymalıdır
Şafak Pavey'in Merhameti Değil, Rosa Parks'ın Başarısı
Sendikacılığın Öğretmeni Erol Battal
Öğretmenler Zimmetle Karşı Karşıya!
Sayın Bakanım, Bürokratların Öğretmene Neden Zulmediyor?
MEB Hukuk Müşavirliği Başörtüye Serbestliği Hazmedemedi mi?
Onlar Çaresizliklerinden, Biz İse İnsanlığımızdan Utandık
Eğitim-İş’e Acil Şifalar Diliyorum
Kılık Kıyafet Özgürlüğü Eyleminde Dik Duranlar ve Dibe Vuranlar
MEB “Unutan iyileşir” Politikasını Bırakmalı
Milli Eğitim 100 Temel Eseri, Ertuğrul Günay İse Kendini Gözden Geçirsin
Sıddık Ertaş’ın Rosa Parks Duruşunu Kutluyorum
Devletin Sadık Kulları ‘Çiçek Olun’…
Statükonun Mankurtlaşmış Kibirli Bekçilerine
Vali Öğretmenleri Anladı Darısı Hükümete
Çığlıklar Feryada Dönüştü Çözüm: İl Emri
Eğitim-Bir-Sen Neleri Yapmadı?
‘Kamusal Alan’ Koca Bir Yalan!
Bakan Felaket Tellallarını Ters Köşeye Yatırdı
Bakan’ın İçi Burkulmuş, Biz ise Çileden Çıktık
Öğretmenler Bu Kez Himmet Değil Buğday İstiyor
Herkesi Eğitim Müfettişi Olmaya Davet Ediyorum
Bazı Eğitim Müfettişleri İstiklal Mahkemelerine Rahmet Okutuyor!
Özel Harekât Okullara Kaydırılsın (!)
Yalan Namertlerin Cesaretidir
Fişleyen Rektörü ve Dışlanan Doçenti Anlayabilmek…
Kurban Olarak Daha Kaç Okul Müdürü Lazım?
Şeflere “Ötanazi” Uygulanıyor
BT Öğretmenlerinin Sorunları Çözülebilir mi?
Sözleşmeli Yolluğunda Yanlışlar Zinciri!
Öncü medeniyet davasında imam hatip okullarının önemi ve sorumluluğu
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ